• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • Gümüşhane : 18 °C
  • Trabzon : 18 °C

TÜRKİYE TCMB VE FAİZ

02.05.2016 13:00
Serhat Akyol / YAZAR

Serhat Akyol / YAZAR

 

            Hepimizin bildiği gibi geçtiğimiz günlerde, Erdem Başçının görev süresinin dolmasıyla birlikte TCMB Başkanı olarak Murat Çetinkaya atanmıştı. Kimilerine göre siyasi irade kimilerine göre ise gereklilik arz eden faiz indirimi hususu da böylece yeniden gündeme gelmiş ve Türkiye’yi ikiye bölmüş oldu. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanının şiddetle düşmesini telkin ettiği bir konu olması açısından da ayrı bir önem arz ediyordu bu konu ve nitekim TCMB yeni atanan başkanı ile ilk toplantıda artık kesin gözüyle bakılan indirim haberini piyasalara bildirmiş oldu. Bu arada TCMB’ nin de siyasi iradeden arındırılmış bağımsız bir kuruluş olduğunu unutmamak gerekiyor. Peki bahsedilen faizler nedir, neden bu kadar önemlidir veya sonuçları ne olur ya da ne olmalıdır gibi sorulara nasıl cevap verebileceğiz? Bu konuda işin açıkçası bilende bilmeyende konuşuyor ve aklına yattığı şekilde hiçte bilimsel olmayan yorumlar yapabiliyor. Bende çok tartışılan faiz konusunu basitleştirilmiş en sade şekliyle dilimin döndüğünce paylaşmak istiyorum.

            Faiz, piyasa açısından bakarsak tasarruf sahibinin, tasarrufunu, ihtiyacı olana belirli süre için kullandırmasının karşılığı olarak aldığı bedel olarak tanımlanabilir. Ekonomi bilimi açısından faiz iki farklı biçimde tanımlanır: (1) Bir borç anlaşmasının satışı sonrasında elde edilen getiri miktarı, (2) Üretim amaçlı olarak kullanılan sermayenin getiri oranı. Fakat bilmemiz gereken başka bir şey daha vardır. Faizi nominal faiz ve reel faiz olarak ikiye ayırmalıyız. Aslında bizi ilgilendiren kısımda reel faizdir yani enflasyondan arındırılmış faizdir.

İktisat bilimine göre teoride reel faiz oranları düşerse yatırımlar artar, yükselirse tasarruflar artar. Yani tasarruf yapacak kişi her zaman yüksek faiz ister, yatırımcı ise düşük faizden yanadır. Aslında işin özüde tamamen bundan ibarettir. Tasarrufçu için reel faizler önemlidir. Reel faizin enflasyondan yüksek olması gerekir ki yatırdığı paradan kar elde edebilsin. Yatırımcı için ise tam tersi olacaktır. Yatırımcı hem nominal faizin hem de reel faizin düşük kalmasını ister ki yatırımının karşılığında yüksek kar elde edebilsin.

            Ülke bazında bakacak olursak, Eğer bir ülkede tasarruf oranları yatırımlardan az ise kredi ile yatırım çok zor hale gelecektir. Veya ikinci bir alternatif olarak dışarıdan borçlanma yoluna gidilecektir ki buda genel de döviz olur, bu durumda döviz ile borçlanmanın riskini de göz önünde tutmak gerekir. Çoğu zaman bu risk sıkıntılara neden olur, özellikle Türkiye gibi döviz kuru sorunu yaşayan ülkelerde.

            Hatırlayalım;

Türkiye jeopolitik özellikleri nedeni ile sık sık döviz kuru sorunu yaşar, TL değer kaybeder. Merkez Bankası, 2010 yılı sonunda kredi artışının yüzde 45 artıştan yüzde 15-20 artışa indirilmesini yani azaltılmasını gündeme getirmiş, ayrıca da koridoru geniş tutarak, politika faizi ay içinde sabit iken gecelik borçlanma faizinin artmasına izin vererek kurdaki hareketliliği azaltmaya çalışmıştır. Döviz rezervini arttırmak için “rezerv opsiyon mekanizması” denen, TL mevduatın karşılık oranının Merkez Bankası’na döviz olarak yatırılabileceği ve hatta bunu teşvik için, karşılıklara faiz bile ödenebileceği yaklaşımını kanunlaştırmıştır.

            Sonuçta faiz oranlarının yüksekliği, kredi için daha az fon oluşması ve yatırım için kredi talebinin daha yüksek olması anlamına gelir ki bu da bir sorundur. Düşük faiz oranları ise tasarrufçunun tasarruf ederek elde edeceği geliri düşüreceği için tasarruftan vazgeçmesi demektir. Bu durumda tasarruf etmek yerine harcama yapar. Birde şu var ki teoride yatırım için kredi talebi ne kadar yüksek olursa faiz oranları da o kadar artacaktır.

Bakınız şu gerçek unutulmamalı, ekonomisi güçlü ve dengeli olan bir ülkede tasarruf oranları yüksek olur. Büyümekte olan veya büyümek isteyen bir ülkede ise yatırımlar artmalıdır dolayısıyla kredi talebi yüksek olur.

İşte bu Türkiye’nin kronik bir rahatsızlığıdır aslında. Yani düşük tasarruf ve yüksek kredi talebi Türkiye’nin en büyük ekonomik sebeplerinden biridir. Sorun: ülkemizde yatırımları destekleyecek oranda fonlama yapamıyoruz. Doğru olanı hem tasarrufu artıracak hem de yatırımı destekleyecek faiz oranlarıdır. Ülke olarak çoğu zaman sırtımızı dayadığımız yabancı sermayenin esiri oluyoruz. Bir ülkede -bizde olduğu- gibi yabancı sermaye giriş çıkışı serbest olursa o ülke hem faiz oranlarını hemde döviz kurlarını aynı anda kontrol altında tutamaz. Bu durumda döviz kurlarını piyasada dalgalanmaya bırakır ve faiz oranlarını da enflasyon hedeflemeleri için merkez bankasına emanet eder.

Şimdi gelelim Türkiye’yi ikiye bölen yüksek faiz mi düşük faiz mi tartışmasına.

Hepinizin bildiği gibi hiç bitmeyecek olan “Enflasyon mu faiz oranlarını yükseltir yoksa faiz mi enflasyonu yükseltir” paradoksu vardır. Bu paradoksa herkesin cevabı kendi çıkarları doğrultusunda olacaktır. Bizim yapmamız gereken kur riskinden ülkemizi arındırmak olmalıdır. Çabamız bu yönde olmalı ve bunun içinde yatırım için kredi talebini karşılayabilecek şekilde kendi kendimize yetebilecek olmamız gerekiyor. Dışa bağımlı olmamak için mutlaka tasarruf oranlarımızı artırmamız gerektiğinin farkında olmalı ve gerekli önlemleri almalıyız. Türkiye’deki enflasyon sorununun temel nedeni bence ülke içerisindeki arz ve talep üzerine genel sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bugün global anlamda belki işler bizim lehimize gibi görünüyor. Ancak biz düşük faiz ile birlikte harcama yönlü büyüme yolunu seçersek uzun vadede düşük tasarrufun yaratacağı sıkıntıları fazlasıyla hissederiz. Yükselecek olan enflasyon yeniden büyük bir sorun olarak karşımıza çıkar ve yatırımda artan talep dış kaynakla karşılanmak istenirse, yüksek döviz kuru riskide bizi fazlasıyla üzer. Dışa bağımlı olmaktan kurtulmak istiyorsak tasarruf oranlarımızı mutlaka artırmamız gerekiyor.

Bu sebeple bence doğru olan; hem tasarrufu artıracak hem de yatırımı destekleyecek faiz oranlarıdır. Hiç şüphem yok ki ekonomiyi yönetenler bunun farkındadır ve en doğru adımları atacaklardır.

Mutlu haftalar diliyorum.

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim