• BIST 9915.62
  • Altın 2440.177
  • Dolar 32.4575
  • Euro 34.7559
  • Gümüşhane : 12 °C
  • Trabzon : 16 °C

Mimoza Muştusu

02.05.2015 16:33
İREM SEVİNDİK / YAZAR

İREM SEVİNDİK / YAZAR

 

İnanın: güzel günler göreceğiz çocuklar 

                                                                                                                                   Güneşli günler göreceğiz                                                                                                                                            Nazım Hikmet  Ran/Nikbinlik

 

Mimozaları ardımda bıraktığımda henüz gün yeni batıyordu Heybeliada’da .Fayton seslerinin,kuş seslerine karıştığı bir nisan akşamında vapur iskelesine inmek için hazırlanmaya başladım.Hafiften yağmur çiseliyordu.Damağımda hala  yarım saat kadar önce yediğim sakızlı dondurmanın tadı vardı. Burnuma çalınan kesif kokular, yerini toprağın ve çam ağaçlarının harmanlanmış ıtırına bıraktı. Hasır sepetim boşalmıştı. İçinde yalnızca dürülmüş kırmızı puantiyeli masa örtüm  ve bir de topladığım çiçekler kalmıştı.Yol boyunca çam limanı koyunun ılık rüzgarı vurdu sırtıma.Piknik bitmiş,yağmur dinmiş,güneş sinmişti.

Vapura bindim  ceplerimde erik,kiraz ve çilekle.Dalgalıydı deniz ve tamahkardı martılar.Rüzgar sert esiyordu ,serinlemişti hava.Titrediğimi hissettim.Hafifçe gerindim.Sırt çantamdan hırkamı çıkarıp giyindim.Fakat ürperti hissi devam ediyordu.Az  bir vakit denize,batan güneşe,ardımda kalan yeşilliğe bakındım. Sonra araladım kavuniçi kapaklı bir kitabın sayfalarını.Çam limanı koyunda, ikindi vakitlerinde de okumuştum biraz.Kaldığım yerden devam etmeye yeltendim.Vapurdan inene kadar okuyacaktım.Toprağı anlatıyordu kitap.(Emeği,teri,işçiyi ve düzeni)Köylüyü anlatıyordu. (Mülkiyeti,ekonomik buhranı,bankaları,tüccarları)Köylünün topraksız kalışını ve topraklarından atılışını anlatıyordu.(Parçalanmış aileleri,kenetlenmiş göçmenleri ,  sömürülmüş emeği anlatıyordu) John Steinbeck’in “Gazap Üzümleri’ni “ okuyordum. Açlığın,yoksulluğun, kuraklığın,zorbalığın,tehcirin işlendiği bu hazin öykü güneşli güzel bir günün ortasında ansızın çakan şimşek  gibiydi.Mimoza kokulu, keyif dolu bir günün ardından iliklerime kadar işleyen,ruhumu bedenimden söküp bitap göçmenlerin yanına  götüren bu anlatı bir anda emeği ve ekmeği düşündürdü bana.Sahip olduklarımı ve olamadıklarımı.Ve niçin yaşadığımı.Şöyle diyordu Steinbeck: “Burada açıklanması olanaksız bir suç işleniyor. Burada gözyaşının dile getiremeyeceği bir üzüntü var.Burada tüm başarılarımızı bir yana iten bir başarısızlık var.

Suç-Gözyaşı-Başarısızlık bir emekçinin hayat döngüsüydü.Canlarının bir kıymeti yoktu.Ağır  yaşam koşulları altında; yoksulluğun,hastalığın,sıkıntının,borcun ortasında dökülen terin adilce karşılık bulmasından kim söz edebilirdi?İyileştirilememiş çalışma şartları;boyunlarını eğmiş ,bellerini bükmüş derin bir çaresizliğe itmişti.Yarınlarından çalınıyordu.Hiçbir şeyin güvencesi yoktu.Heba edilen alın terleri  geçimlerini sağlamaya yetmiyordu.Kendisini sermaye olarak tanıtan hunhar bir güç tarafından  emeklerini sömürülüyor,hakları gasp ediliyor,aşlarına göz dikiliyor,özgürlükleri ellerinden alınıyor, velhasıl mağdur bırakılıyorlardı.Sahipsizlik; emekçiler için alışagelmiş düzenin kendileri için çizdiği hayat şekliydi.Emekçinin dünyasında mahrumiyetler suçları doğururdu.Mazlumiyetler gözyaşı döktürür,mağduriyetler köktenleşmiş  başarısızlıklar meydana getirirdi.Kısacası bir emekçinin hayat döngüsü; Mahrumiyet, Mazlumiyet  ve Mağduriyet sarmalından ibaretti.

Vapur kıyıya yaklaşıyordu, iskeleye halat atmasına az bir zaman kalmıştı. Gün karanlıktı ve de soğuk. Yolcular hareketlenmeye başladı,yavaş yavaş toparlanıyorlardı. Bu cevval halet-i ruhiye henüz bana sirayet etmemişti. Yerimden kımıldamıyordum. Hatta belki de nefes bile almıyordum. Durgun suya baktım.Vapur iskeleye yaklaştıkça haleler beliriyor sonra geri çekiliyordu.İskelenin  öbür ucunda devasa bir koşuşturmaca vardı.Seyyar satıcılar,simitçiler,balıkçılar,tramvaya yetişmeye çalışan insanlar,fotoğraf çekilen aileler,sokak röportajı yapan muhabirler,kuşlara yem atan çocuklar,dilenen mülteciler,emekliliğini  gezerek geçirmeye karar veren çiftler ve daha niceleri iskelenin öbür ucundaydı.Hummalı bir biçimde oradan oraya  koşturuyorlardı.Hemen hemen her gün okula giderken tanık olduğum bu manzara garip göründü gözüme.Sanki ilk defa görüyordum.Düşündüm.Tramvaya yetişmeye çalışan insanlar arasında maden tozu yutmuşları düşündüm. Taşeronları, rençberleri, mevsimlik işçileri, toprağı ekip biçenleri,hayvan güdenleri,ırgatlık edenleri,fabrika dumanında bir ömür geçirenleri,nasırlı elleri,delik ayakkabıları,yorgun bedenleriyle evine ekmek götürenleri, güneşin alnında ter dökenleri ve emeği heba edilen harap çehreleri düşündüm.İnsanlar ikiye ayrılıyordu iskelenin öbür ucunda :Emekçiler ve diğerleri. Ve diğerleri o kadar azdı ki…

Gün mimoza ağaçlarının lütufkar kokusuyla başlamıştı.Çam limanı koyunda denizin maviliği,ormanın yeşilliğiyle harmanlamış,harikulade zevkli  bir ada  gezisi yapılmıştı.Sadi,Rumi,Şehriyar okunmuş, keman dinlenmiş,dondurma ve sandviç  yenilmiş,limonata içilmiş  ardından bisiklete binilip tüm ada gezilmişti.Çiçek kokuyordu gün.Belki de üzerimize sinen sebepsiz bir nikbinlik vardı.Aklımıza getirmedik zahmeti ve kederi.Düşünmedik şen kahkahaların ardındaki sıkıntı ve yıkıntı dolu vakitleri.

Sonra kavuiçini kapaklı bir kitap yeniden hatırlattı iki yüce kelimeyi:Emeği ve Ekmeği.Eğer kelimelerin bir ruhu olsaydı en naif lakin en dilaver ruhiyet  şüphesiz onlara takdim edilirdi.Ekmeği için emek veren bir nesil  mimoza dolu bir gün geçirmeliydi…

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim