• BIST 9716.77
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • Gümüşhane : 12 °C
  • Trabzon : 20 °C

Büyük Ev Ablukada

23.05.2015 13:18
İREM SEVİNDİK / YAZAR

İREM SEVİNDİK / YAZAR

 

Göğe baktım yerli yerinde
Haydutlar dalavereciler yerli yerinde
Vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle
İyi dedim içim rahatladı
Düzen bozulmamış dedim sevindim
Tenhaca bir bölgelerinden şehre girdim          

Turgut Uyar//Büyük Ev Ablukada

Böyle diyordu şair. Böyle ifade ediyordu, temayül gönüllere işleyen; muktedir ve bir o kadar da hakir fikriyatı. Abluka altına alınmış büyük bir hane vardı.Ve bu haneyi çepeçevre saran dünyevi emellerle donatılmış hayli girift bir kalabalık.Kalabalığın da ardı sıra gelen kof ordular vardı;meşum askerleri,sırça süngü ve miğferleri olan bir ordu.Peki niçin büyük ev ablukadaydı? Kuşatılmış büyük evin içinde var olan neydi?Ölüm pahasına korunması gereken mukaddesat ne olabilirdi? Taraflar arasında cereyan eden cengi başlatan mahremiyetin olanca büyüsü müydü yoksa direnişin alt edilemez müphem gücü mü?Muğlak onca sualin arasında berrak bir hakikat vardı.İrili ufaklı,bahçeli,kümesli,sıvalı sıvasız ,kuzeyden ve güneyden onca evin içinde yalnızca büyük ev ablukadaydı.Yaşını başını almış manolya ağacının siluetiyle mor menekşeleri ve panjursuz pencereleri kapadığı; büyük ev ablukadaydı.  Verniksiz ahşap merdivenler pervazsız demir kapıya çıkıyordu. Hazan mevsimiydi ve etrafı tarifi zor ıslak bir ıhlamur kokusu kaplamıştı.Hüzün uzaktı abluka altındaki büyük evin eşrafından.Onlar tılsımlı bir direnişin nikbin evlatlarıydı.Öyle bir ahaliydiler ki kadınları; papatya sürdükleri saçları,mimoza kokulu avuçları ve mutmain  bakışlarıyla yeni doğan güneşe ve bebeklerine ninni mırıldanırdı.Adamları gündüz meyan kökü kazar,merkep kiralayıp satar, akşamları cebir, musiki ,felsefe  ve politika konuşur,arzı endam eden kadınlarına ve çocuklarına sarılır,yaşlılarına danışır ardından göğe bakıp tesliyet ve teslimiyet bildirirlerdi.Yaşlıları ömür denilen sırça köprüde sabık  sınırları geçmiş,sadık yüreklerin tekmil cemine çoktan  ermişti.Ve çocukları ;kurtarılmış toprakların civanmert oğulları,asude yürekli nazende kızları.Öyle bir nesildiler ki güneşten gelip güneşe gidiyorlardı.Korkutulamaz ve de durdurulamazlardı.Cümle kötülüğün olduğu kainatta destan olmuşlardı vatana.Heybetleri ve korkusuz yürekleri nam salmıştı diyara.Etraflıca düşünmek, ilmin peşine düşmek ,peygamber mirası sabrı ve şükrü eda etmek yalnızca onlardan sorulurdu. Kandırılamaz ve  saptırılamazlardı. Ümitsizliğe düşmek ve mücadeleyi terk etmek öğretilmemişti onlara.Topları ,tüfekleri, orduları, sarayları yoktu.Belki de çoğunun, gösterilen mukavemete karşın düşman tarafından abluka altına alınmış büyük ev, dışında hiçbir şeyi yoktu.Yalnızca kalemleri vardı bir de kelamları.Ve onların namlusu da ezelden beri dönüktü sömürücü egemen düzenin soğuk çarkına.Nikbin tabiatları ilk kez ama ilk kez büyük bir savaşa hazırlanıyordu. Yağmur muştulayan bulutları, kırağı tutmuş yaprakları,hemhal olmuş kuşları,  serkeş dağları,bahara hasret erguvanları,sırra kadem basan ebemkuşağını,coşkun ırmakları,güneşte parlayan mısır koçanlarını,kuyruklu yıldızları,velhasıl tüm kainatı arkalarında bırakıp devasa bir savaşa girdiler.Dediler vakit madem hürriyetsizliğin miladı o halde üzerimize düşen; ilan edilen seferberlikte mertçe çarpışmak ve mukaddesatımızı canımız pahasına savunmak.Lakin bilcümle mahlukatı haberdar etmek gerekirdi vuku bulan hakiki meseleden.Düşündüler ve karar kıldılar.Ardından büyük bir kuvvetle haykırdılar, doğudan batıya kuzeyden güneye tüm eşya ve ruha işleyecek,çağ açıp çağ bitirecek hayat

manifestolarını. Bilcümle mahlukat hemhal oldu arş ve arz tamam oldu, dinlediler abluka altındaki büyük ev ahalisinin zaman ve mekan tanımayan yaşam gayelerini,savaş prensiplerini:

“Bizler abluka altındaki büyük evin fertleriyiz.Her birimiz aynı köke,aynı tohuma ve en önemlisi de aynı öze sahip bir grup insanız.Birbirimizden doğar,birbirlerimizi besler ,korur ve saklarız.İnancımıza,öz benliğimize,yitirmediğimiz kimliğimize,izzeti nefsimize,hürriyetimize ve hüviyetimize yapmış olduğuz her türlü çirkin saldırıyı kınıyoruz. Bizler direniş ekseninde sancaktar bir halkayız, açlık ve ölümle korkutulamayacak kadar çetin imtihanlardan derin tecrübeler elde ettik.Ve elem dolu bu vakitte yüreklerimiz kavilleşti bir araya geldik.Sizlere; neler yapacağımızı,saldırılarınıza,ambargo ve ablukalarınıza nasıl karşılık vereceğimizi açıklamadan evvel bir diriliş nesli olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz.Bu yolda yitirdiklerimizi hasretle devam edenleri minnetle anıyoruz.Unutmayın!Herkes ölür. Lakin bazıları toprağa bazılara yüreklere gömülür.Vazgeçmediğimiz öz benliğimiz, yabancılaştıramadığınız kimliğimiz,asimile edemediğiniz hüviyetimiz mi sizi bu kadar öfkelendiren?Yahut canımız pahasına koruduğumuz kadim kültürümüz mü?Nedir bu kadar sinirlendiren?Niçin orduları peşiniz sıra sürüyüp getirdiniz ve sahip olduğumuz yegane varlığı “büyük evi” abluka altına alıp kuşattınız?Sizler suallerimize hakkıyla cevap vermiyorsunuz.Ardı sıra sıralanmış onca çetrefilli soruyu tıpkı sormak gibi çözmek de bize düştü.Kainatta hiçbir varlığa zarar vermedik,kan dökmedik,bozgunculuk çıkarmadık. İnsan soyunun huzurunu ve mutluluğunu bozmadık,aksine bozulmuş düzeni ayağı kaldırmak için epey çaba harcadık,kayıplar verdik.Yalan söylemedik,hırsızlık yapmadık,gıybet etmedik. İftira atmadık,suça ve zulme ortak olmadık.Ailelerimize,dostlarımıza ve komşularımıza sırt çevirmedik.İçinizi hiddetle dolduran, uyguladığınız şiddeti meşru kılan yalnızca bizim evimizi abluka altına almanızı sağlayan sebepler bunlar mı?Yoksa bu sebeplerin arasına iyi ile kötünün tarih boyunca süregelen mücadelesinde ilk başladığı andan itibaren sorgusuz ve tereddütsüz safımızı belirlemiş olmamız da eklenmeli mi?Bizler bir mevsim aç kalmayı bir ömür onurlu yaşamak için kabul eden abluka altına aldığınız büyük evin ahalisiyiz.Ve işittik ki bizler ile mutabakat imzalamak istiyormuşsunuz. Kabul etmiyoruz! Çünkü öne süreceğiniz şartları ezbere biliyoruz.Yüzümüzü sömürücü,kan emici egemen sisteme dönmek ve onun emektar hizmetçileri olmak istemiyoruz.Kendi özümüzden uzaklaşarak nikbin tabiatlarımızı ebedi bir mutsuzluğa terk etmek istemiyoruz.Zilletin vücut bulduğu tüm vakalarda tarafsızlaşarak hainlerin davetlerine icabet edecek kadar vurdumduymaz olmak istemiyoruz.Bizler için en iyisi kendi özümüze sadık bir yaşam sürmektir. Doğumun berraklığı ile getirdiğimiz,bozulmamış,harap olmamış,kötülük nedir bilmeyen fıtratı muhafaza etmek bizlere atalarımızdan kalan yerine getirilmesi en elzem vasiyettir.Bu yüzden sırça miğferli,süngülü kof orduları geri dönün!Sadece ülke hudutlarınıza değil aynı zamanda kendi özünüze de dönün ve yaptığınız bunca kötülüğün telafisi için çözümler arayın.Bizleri sahip olduğunuz altınlar,zümrütler,saraylar kandıramaz, ordular,askerler,toplar ve tüfekler yıldıramazlar.Bahçemizdeki ekinleri talan edebilir , çiçeklerimizi sökebilirsiniz fakat baharın gelişini asla engelleyemezsiniz.Düşünceleri susturamadığınız için düşünenleri susturmayı yeğleyen sizler bizleri yolumuzdan çeviremezsiniz.Yenilgi devri çok gerilerde kaldı.Artık zafer çağındayız.Sizleri ablukadaki büyük ev ahalisi adına son kez ihtar ediyorum:Geri dönün!Hem topraklarınıza hem de kendi öz benliğinize”

İşte böyleydi.Hercai zamanların birinde kuşatılmış bir karargah vardı.Hanelerden içre bir hane çepeçevre sarılarak nefes alamaz bir konuma getirilmeye çalışılmıştı.Belki o son büyük hane Anadolu topraklarıydı yahut Ortadoğu da kadim bir halk ,kim bilir?                             

 

 

 

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim