• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • Gümüşhane : 18 °C
  • Trabzon : 18 °C

Babam,Atliçna ve Ben

04.04.2015 12:00
İREM SEVİNDİK / YAZAR

İREM SEVİNDİK / YAZAR

Bayram yeli çardahları yıhanda
 Novruz gülü gar çiçeği çıhanda
   Ağ bulutlar köyneklerin sıhanda
             Bizden de bir yad eyleyen sağ olsun
                                                                 Dertlerimiz goy dikkelsin dağ olsun

Şehriyar/Heyder Babaya Selam

Seneler evvel; babamın firarperest gezileri vesilesiyle Azeri asıllı bir turist rehberiyle tanıştım. Orta Doğunun kadim hudutlarını karış karış arşınlayan rehber, kanıksanan toplum algısının aksine kadındı. Ayak bastığı, kafileler taşıdığı, hanlarını ve sokaklarını avucunun içi gibi bildiği coğrafyaya seneler boyu yılmadan kendi kültürünü taşıdı. Çağın kimliksizlik sendromuna ve ataerkil yapılanmanın dayattığı aciz kadın profiline karşın verdiği çetin mücadeleyi, karmaşa toplumunun arafta kalmış çocuklarına gösterdi. İki hafta önce yollarımız ilginç bir şekilde kesişti. Üniversitenin gezi kulübünün gerçekleştireceği bir proje için Orta Doğu hakkında bir ön çalışma yapmaya karar verdik. Orta doğunun tarihini, kültürünü, politik anlayışını, savaşın gölgesindeki sabık yaşantısını; kadrajın dışından kadrajın içindekilere sormaya başladık. Toplayacağımız verilerin bizzat yaşanmışlıklara dayanmasına özen gösteriyor, daha çok tecrübelere dayanan analizlere yer veriyorduk. Akılıma yıllar önce tanıştığım Azeri asıllı turist rehberi geldi. Konu ile ilişkin olarak iletişime geçmek istedim. Ancak kendisinin sahip olduğu yoğun gezi bir programı sebebiyle telefonla iletişime geçmem pek mümkün olmadı. Bu durumu kulüp toplantısında birkaç kez yakınarak dile getirdim. Arkadaşlarım turist rehberine sosyal ağlar aracılığıyla ulaşmamı önerdi. Uzlaşı toplumundan karmaşa toplumuna hızlı bir dönüşüm yaptığımız son dönemde yaygın iletişim araçlarının başında hiç şüphesiz ki sosyal ağlar geliyordu. Eskiden kişiler arası iletişimde aradaki mesafe hasebiyle ses ve yazıya rağbet edilirdi. Ancak Ağ toplumuna dönüşümümüzün en büyük göstergesi olan sosyal mecralar görüntüyü, yazı ve sesin çok daha ötesine taşıdı. Sosyal ağlarda herhangi bir hesabım bulunmadığından, kulüp üyelerinden görüşmeye aracı olmalarını istedim. Kısa bir zaman sonra kendisine ulaştık ve sorularımızı yönelttik. Bize tanınan sınırlı zamanı olabildiğince verimli kullanmaya çalıştık. Görüşmenin sonlarına doğru, çalışmayı etkili ve kalıcı kılmak amacıyla; anlattıklarıyla ilgili fotoğraf ricasında bulunduk. Rehber sosyal mecralarda paylaştığı fotoğraf albümlerinin içinde araştırmamıza fayda sağlayabilecek, coğrafyaya ilişkin çok sayıda fotoğraf olduğunu söyledi. Karşılıklı başarı dilekleriyle sonlanan görüşmenin ardından albümleri incelemeye koyulduk. Albümlerin içinde binlerce çehre, binlerce renk, binlerce sokak, binlerce bulvar velhasıl binlerce yaşanmışlık vardı. Coğrafyanın kültürüne, tarihine, politikasına dair çarpıcı bulunan tüm fotoğraflar arşivlendi. Savaşın gölgesinde büyüyen çocuklar, akın edilen türbeler, geleneksel yemekler, kültürel müzikler, iktidar kavgasında her gün yeniden şekillenen sınırlar, doğumlar-ölümler-düğünler, katliamın ortasında dahi inancından vazgeçmeyen, kültüründen taviz vermeyen aileler… Sayısı bini aşkın albüm içerisinde naif ve bir o kadar da minnettar bir duruşun fotoğrafı vardı. Aileler katledilen çiçeklerini her defasında büyük bir tevazuyla yeniden yeşerten baharı minnetle selamlıyorlardı. Rehber Azeri ailelerin “Baharı Selamlama Merasimlerini” albümleştirerek takipçileriyle paylaşmıştı. Kendisinin de içinde bulunduğu Nevruz fotoğraflarında 3 ana tema vardı: Aile, Tabiat, Mutluluk. Büyük bir sofra etrafında tabiatın canlanışını kutlamak ve yeniden dirilen onca güzelliğe şükretmek için bir araya gelen aile üyeleri yüzlerindeki mutmain tebessümle fotoğraf makinesine bakıyorlardı. Önlerindeki büyük sofrada; rengarenk boyanmış ve birbirinden özgün desenler verilmiş yumurtalar, rengine ve boyutuna göre simetrik olarak sıralanmış kuru yemişler ve onların içine serpiştirilmiş şekerlemeler, çikolatalar, itinayla hazırlanmış tatlılar, birbirlerine takdim edilmek üzere paketlenmiş hediyeler, doğanın canlanışına atfen güzel kokulu çiçekler, sırça akvaryum içinde küçük turuncu  okyanus balıkları, muhtemel olarak merasimin başında okunması planlanan sedef kakmalı  rahlesiyle Kuran ve dua kitapları,simli mumlar,mevsim meyveleri,lokumlar ve bir de bahara minnettar, Nevruzu  kutlamak için sabırsızlanan ev ahalisi…Çocuklar ve yaşlılar birbirleriyle yumurta tokuşturuyor, kadınlar ahalinin tabaklarına “bacabaca” adını verdikleri tüm yiyeceklerden üzerlerine düşen bayram payını dolduruyordu.Bayram havasında neşeli bir kutlama yapıyorlar.Tıpkı doğum günleri ve evlilik merasimlerinde olduğu gibi.Kadrajın içindeki kare alıştığım, içselleştirip kanıksadığım bahara hoş geldin seremonisinden çok daha farklıydı. Nevruz olgusuyla orta okul yıllarımda tanıştım.Mart ayının üçüncü haftasının son günü son ders saatinde; yarısı idarecilerin konuşmalarıyla geçen diğer yarısı da ateşin üstünden atlamakla neticelendirilen yarım kalmış bir etkinlikti Nevruz. Ne yazık ki lise yıllarımda da durum değişkenlik göstermedi.Orta okul yıllarından farklı olarak ateşten atlama aşamasını her telden çalan müzik eşliğinde oynama ritüeli takip etti.Üniversite yıllarımda ise Nevruz çeşitli ırkların yalnızca kendilerine mal ettiği provokatif bir propaganda aracı olarak zihnime yer etti.Hiç kimse; kişiliği,dünyaya bakış açısı,geleneği ve kültürü  kavrama yetisi yeni yeni gelişen bizlere Nevruzun gerçek ferasetini anlatmadı.Nevruz nedir,niçin kutlanır ve daha da önemlisi nasıl kutlanır?Tüm olay ve olgulara minnet duymaya hazır bizler nasıl olurda baharın öneminden haberdar olmayız? Tüm öğrenciler haftanın son günü; öğretiden yoksun  Nevruz etkinliğinin gerçekleştiği okul bahçesinden zil sesiyle dağılır,çamaşır makinesini çalıştırmak için okul üniformalarını bekleyen annelerinin ve ilerleyen saatlerde işten yorgun argın dönecek babalarının  olduğu evlerine giderlerdi. Evlerimizde okuldaki etkinliğin ardından kutlanmazdı Nevruz hatta söz konusu  bile edilmezdi çoğu zaman…

Küçükken sırça akvaryumum vardı ve bir de turuncu Japon balığım.İsmi Atliçnaydı.Babam almıştı. Kitapları,Baharı ve Tabiatı yüreğinde selamlayan babam.Hayatın yıpratıcı tüm hengamesine karşın çocuklarına kitapları dost edinmeyi,tabiatı muhafaza etmeyi,ve baharı bayram ilan etmeyi öğreten babam. Belki kökleşmiş bir aile geleneği haline getiremedik ancak babamın öğretisinin etkisiyle  seneler boyunca baharın gelişini neşeyle karşıladık. Turist Rehberinin fotoğraflarında rastladığım Nevruz Bayramının en çarpıcı kısmı ailevi bir gelenek oluşuydu.Ailenin bir araya gelerek mutluluk ve şükür içerisinde paylaşımda bulunuşu;  baharı gerçek anlamda yaşatan en etkileyici  kültürdü.Kadrajın içindeki ailelerin mutluluğu Babamı ve Atliçnayı hatırlattı bana ve bundan sonra ailecek anmamız gereken Nevruzun tarifsiz huzurunu…

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim