• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • Gümüşhane : 22 °C
  • Trabzon : 15 °C

GÖNÜL SULTANI AHMET ZİYAÜDDİN

20.03.2018 14:10
GÖNÜL SULTANI AHMET ZİYAÜDDİN
Gümüşhane Olay Gazetesi olarak Gümüşhaneli mutasavvıf Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hz.’nin kısa ve çarpıcı hayat hikayesini değerli okurlarımız için derledik.

Tarihçi gazeteci yazar Serhat Doğan tarafından hazırlanan ‘Gümüş Şahsiyetler’ yazı dizisine ilk olarak Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hz. İle başlıyoruz.  

 

Beynelmilel şöhrete sahip, nâdirü'l-emsâl, meşhur bir İslam âlimi, gerçek bir âbid ve zâhid, cihâd-ı ekberi ve cihâd-ı küffârı bihakkın eda etmiş örnek bir mücâhid, turuk-ı aliyyemiz silsilelerinde kendi adına özel bir şube teşkil edecek kadar ileri mertebede bir şeyhler şeyhi, aşkın en yüksek tasavvufî makam olduğuna dair bir eser yazmış olmasına rağmen, şöhret ve şatafata kapılmamış, ilm-i zâhiri ve ilm-i bâtını, tasavvufu, tarikatı ve şeriatı beraber götürmüş, ehl- i sahh ve ehl-i temkinden, çok ciddi ve çok vakur bir ârif-i kâmil; yüzden fazla kâmil mürebbî ve halîfe yetiştirmiş bir mürşid-i kâmil ve mükemmil, nice nice hadis, kelam, fıkıh ve tasavvuf eseri yazmış çok velud bir müellif; muhaddis, mütekellim, fakih, kutbül-aktâb, gavsül-vâsılîn Ahmed b. Mustafa b. Abdurrahman el-Gümüşhânevî 1228 (1813) senesinde Gümüşhane'nin Emirler Mahallesi'nde dünyaya gelmiştir.”

Onu anlatan en güzel kelimeler bunlardır belki. Aşkın en güzel yolcusu Gümüşhanevi Efendinin hayatına kısa bir yolculuk yapacağız bu hafta sizlerle.

Gümüşhânevî KS'nin çocukluğundan beri ilim tahsiline ayrı bir merak ve kaabiliyeti vardır. Beş yaşında Kur'ân-ı Kerîm'i hatmeder, sekiz yaşına geldiğinde ise Kasâid, Delâil-i Hayrât ve Hizb-i A'zâm adlı eserleri hatmedip icâzet alır.

On yaşlarına geldiğinde ailesiyle birlikte Trabzon'a göç eder. Ağabeyinin askere gitmesiyle yalnız kalan babasına işyerinde yardım etmektedir ama bir taraftan da o yörenin âlimlerinden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri almaya başlar. Hem ilim tahsili hem ticari işler altında ezilmesinden endişe eden babası, ağabeyi askerden gelince onu İstanbul'a Dârü'l-Ulûm'a göndermeye söz verir. O da bunun sevinciyle bir taraftan derslerine devam eder; hıfzını tamamlar, bir taraftan da eli ile ördüğü para keselerini satarak ileride ihtiyacı olacak parayı biriktirmeye başlar. Düşündüğü, hayal ettiği ve en çok arzuladığı şey ise mâsivâdan soyutladığı bedenini yalnızca ilim tahsiline hasretmektir.

17 yaşında amcası ile birlikte İstanbul’a, Osmanlı Devleti’nin başkentine gelir. Trabzon’da çalıştığı dükkân için malzeme alacaklardır. Malzemeleri alırlar lakin o geri dönmez. Amcasına İstanbul’da kalarak ilim tahsil edeceğini söyler. İşte böylece başlar Ahmed’in asıl zorlu yolculuğu. Çocukluğundan beri hep Şeyh Salim, Şeyh Ömer el-Bağdâdî, Şeyh Ali el-Vefâî ve Şeyh Ali gibi şeyhlerin dizi dibinde olan Gümüşhânevî KS, mânevî bir olgunluk içerisindedir. İstanbul’da Bayezid Medresesinde Abdülmecid ve II. Abdülhamid'in hocası Abdullah el-Mekkî el-Erzincanî'nin halifesi ve d a ha sonra kendisine intisap eden Şehri Hafız Muhammed Emir el-İstanbulî ile Erzincan'lı Nakşî Şeyhi Kürd Hoca namıyla bilinen Abdurrahman el-Harpûtî'den ders okumuştur. Bu hocaların rahle-i tedrisinde ikmâl-i nüsah ederek İstanbul'daki on üç yıllık tahsil h a yatı sonunda 1844'de icâzet almıştır. Şer'î ve zâhirî ilimleri, padişah ve saray hocalarının rahle-i tedrîsinde tamamlayan, icâzet almadan önce arkadaşlarına ders verebilecek kadar başarılı olan Gümüşhânevî KS, icazet aldıktan sonra Bayezid ve Mahmud Paşa Medreselerinde müderrisliğe başlar. Bir yandan geceli gündüzlü otuz yıl sürecek olan ilmî eserler tertip ve te'lîfine çalışırken bir yandan da gittikçe ders halkasını genişletir.

 Gümüşhânevî KS, şer'î ilimlerde zirvede iken, bâtınını teslim edip, gönül bağlayabileceği, kâmil bir mürşid arayışı içine girmiştir. Nihayet bir gün Abdülfettah Efendi'nin bulunduğu tekkede Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî KS'nin halifesi Trablus-Şam Müftüsü diye anılan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile karşılaşır ve ona intisap eder. Onun manevi murakabesi altında seyr-u sülûkunu tamamlar. İki yıl aralıkla iki defa halvete giren Gümüşhânevî, ikinci halveti müteakip 1848'de şeyhi Ervâdî'den Nakşıbendiyye, Kàdiriyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye, Desûkiyye, Halvetiyye, Müceddidiyye, Mazhariyye, Rifâiyye, Hâlidiyye tarikatlarından hilâfet-i tâmme ile icâzet alır. Bu ledün ilmi alış verişi onaltı yıl sürer. Kendileri artık mânevî ilimlerin de bir kutbu olmuştur. Bu dönemden sonra artık irşad faaliyetlerine de hız vermiş, pek çok talebe yetiştirmiştir. İsimleri bir icâzetnâme hacmine sığmayacak kadar çok olan eserin kendisi tedkik ve mütâlaa ettiği gibi bazı talebelerine de bu eserlerin tamamından icâzet vermiştir.

YENİ BİR TOPLUM İNŞASI

Gümüşhânevî'nin tarîkat ve tasavvuf anlayışında ferdî planda kâmil insanlar yetiştirme hedefi gözetilirken, ictimâî hayatın da asla ihmal edilmediğini görüyoruz. Esasen O'nun tarikat faaliyeti ve tasavvufî eğitimle ulaşmak istediği asıl hedef fikriyle, imanıyla, ahlâkıyla kemâle ermiş, şuurlu Müslümanların oluşturduğu ideal bir toplum ortaya çıkarmaktır. O'nun Bâb-ı Alî'nin tam karşısında yer alan, metruk bir camiyi ihyâ ederek, idare merkezine böyle yakın bir yeri tekke olarak seçmesi bu anlayışın bir tezâhürüdür. Toplumun istikametini tayin etmek, büyük ölçüde idarenin insiyatifini ele geçirmeye bağlıdır. Gümüşhânevî hazretleri de ehemmiyetli bir mevkiyi tekke olarak seçmiş, devlet idaresine yön verici bir irşad siyaseti ile hareket etmiştir. Kendi zamanında hem bir tekke, hem de bir ìdârü'l-hadîsî hüviyeti kazanan dergahına Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz, Sultan II. Abdülhamid ve daha bir çok devlet adamının zaman zaman gelerek sohbet ve derslerine iştirak etmeleri, müridleri arasında Arap Mehmed Ağa, Erkân-ı Harb livalarından Münib Bey, saray doktorlarından Emin Paşa, Reîsü'l-Ulemâ Tikveş'li Yusuf Ziyâeddin Efendi gibi zatların yer alması, O'nun ne derece etkili ve hürmet edilip sözü dinlenen bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Toplumun her türlü ihtiya cına cevap verme gayreti içinde olan Ziyâüddin Hazretleri, o devirde yeni kurulmaya başlanan ve faizle çalışan bankalara bir alternatif olarak, müntesiplerinin ellerinde bulunan menkul kıymetleri bir araya getirerek bir yardım ve borç sandığı kurdurmuştur . Atıl vaziyette bulunan bu birikimler toplanarak ortak yardımlaşma ve yatırım amacıyla kullanılacak bir sermaye olmuştur. Kapısında:

Nakşbendî Dergâhıdır bu makâm-ı dil-küşâ,

İşte meydân-ı muhabbet gel azîzim merhaba!

yazılı olan Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfiî diye şöhret bulan tekkesi, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra 1942'ye kadar mabet olarak korundu. Anıtlar Yüksek Kurulu'nun, korunması gerekli eski eser kararına rağmen, 1957 senesinde Adnan Menderes’in talimatı ile yol yapımı gerekçesiyle yıktırıldı. Bugün sadece minaresi, tuğla enkazı ile; "Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddîn Sokağı" hatıra kaldı. Arsası üzerinde ise, İstanbul Defterdarlığı bulunmaktadır.

                TASAVVUFİ ŞAHSİYETİ

Gümüşhânevî Hazretleri, az yemek, az uyumak ve az konuşmak gibi prensipleri içeren zühd ve takva dolu bir hayatı benimsemişti. Misafirsiz sofraya oturmazdı. Bütün nafile oruçları tutardı. Haftada iki defa müridleriyle topluca Hatme-i Hâce zikri icrâ ederdi. Salı geceleri zikirden sonra yetmiş bin kelime-i tevhid zikri yaptırmayı adet hal i ne getirmişti. Yazlarını Beykoz'daki Yûşâ tepesinde çadır kurarak geçirirdi. Nakşıbendiyye ve Hâlidiyye usulü gereği halvete çok önem verir, Zilhicce ve Recep aylarında senede iki defa halvete girerdi. Müridlerinden girmek isteyenlere de bu aylarda halvet yaptırırdı. Yatarken ayak uzatarak uyumayı edebe aykırı saydığı için hiçbir zaman ayak uzatarak uyumamıştır.

Gümüşhanevi Osmanlı coğrafyasının çok ötesine geçerek özellikle Türkistan ve orta Asya da Çin başta olmak üzere dünya Müslümanları için bir kutup olmuştur. Orta Asya da Rus ve Çin zulmünde yaşayan Müslümanlar onu rehber kabul etmişler ve İstanbul’a ondan dersler almaya icazet aldıktan sonra ülkelerinde onun adı ile irşada başlamışlardır.

ESERLERİ

Hadis öğretimine önem veren, hadîse dair eserler kaleme alan Gümüşhânevî, tasavvuf tarihi içinde köklü bir geleneğin sürdürücülerinden biri olmuştur. Onun bu yönü en azından hadis sahasında verdiği eserlerin hacmi bakımından, seleflerinin çoğundan daha belirgindir.Hadise dair eserlerinden ilki ve en önemlisi adı geçen Râmûzül-Ehàdîs'tir Kendi ifadesiyle az sözle çok mana veren veciz ve alimlerce muteber bir kısım hadisleri bir araya getirip yazdığı bir eserdir.Levâmiul-Ukûl adlı eseri ise Râmûz 'un şerhidir. Bunlar dışında hadisle alakalı Acâibün-Nübüvve, Letâifül-Hikem, Hadîs-i Erbaîn adlı üç eseri daha vardır.

Gümüşhanevi'nin tasavvufî yorumlarını ihtiva eden hadisle ilgili eserleri ile tasavvuf ve kelâma dâir te'lifâtı, dünyanın dört bir yanına dağılarak yakın-uzak bütün bölge ilim adamlarının el kitabı olma hüviyeti kazanabilmiştir.

GENİŞ BAĞLARI OLAN GÜMÜŞHANEVİ

İslami Kalvenizmi yani Müslümanlığın kapitalizmle (serbest piyasayla) bağdaşabileceğini ilk telaffuz eden münevver Prof. Sabri Ülgener’di. Aslında bundan ilk bahseden kişi Gümüşhanevi ancak modern söyleme sokan Sabri beydi. Peki Prof. Ülgener nerede dünyaya geldi biliyor musunuz; Gümüşhanevi Dergahında. Prof. Ülgener’in anne ve babası, Şeyh Ahmed Ziyaüddin Efendi’nin müridi ve Gümüşhanevi Dergáhı’nın sürekli bakıcısıydılar. Gümüşhanevi Dergáhı’nın müritleri arasında, Názım Hikmet’in büyükannesi Ayşe Sıdıka Hanım da vardı. Keza dergáhın müritlerinden Prof. Sabri Ülgener’in anneannesi Hatice Hanım, Ayşe Sıdıka Hanım’ın kız kardeşiydi. Bu akrabalık bağına Kurtuluş Savaşı’nın ünlü komutanı Ali Fuat Cebesoy’u da eklemek gerekiyor. Cebesoy da Ayşe Sıdıka Hanım’ın torunuydu. Prof. Ülgener’in bir diğer kuzeni de yine bir ünlü komutandı: Kázım Karabekir. Prof. Ülgener’in dedesi Hasan Sabri ile Kázım Karabekir’in babası Ahmet Efendi kardeşti.

Bülent Ecevit, Gümüşhanevi Dergáhı’nın kurucusu Ahmed Ziyaüddin Efendi’nin akrabasıydı.Şeyh Ahmet Ziyaüddin Efendi, 63 yaşında Havva Seher ile evlendi.

Yazar Mahmut Çetin, "Teyze ile Prenses" adlı kitabında, Havva Seher Hanım’ın, Bülent Ecevit’in anneannesinin teyzesi olduğunu yazdı.

Bugünlerde yeniden doğan "Müslüman sol" hareketin yıllar öncesi lideri, "İslam sosyalizmi"ni savunan, Paris Sorbonne mezunu Nurettin Topçu’nun (1909-1975) hidayetine vesile olan kişi Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhi Abdulaziz Bekkine idi.

 

    

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim