BAYBURT'TA BİR GARİP BİNA

Bayburt' ta bir garip bina hem de Avrupa Konseyi'nden ödül almış bir yer. Kurucusu Hüsamettin Koçan Bey Bayburt il merkezine yaklaşık 45 km uzaklıktaki bu yerde doğmuş. Eski ile yeninin birbiri içinde harmanlanmış halleri diye düşünmemi sağlayan bu bina bir müze ve adı Baksı Müzesi. İstanbul Modern Müzesinin ve yakınındaki birçok Sanat Evi'nin çevresinde yaşamış, buraları ara sıra da olsa ziyaret etmeye çalışmış biri için bile etkileyici derecede büyük ve güzel bir müze. Müzenin kurucusu Hüsamettin Bey şöyle ifade etmiş bu uğraşlarının amacını: "Müzeyi açmaktaki bir amacımız da gurbetçiliği engellemek. Benim babam gurbetçiydi. Kar yağıp da herkes içeri girince ağabeyim ve ben çıkar, babamız gelecek diye beklerdik. Babam bizim müzenin hemen arkasındaki tepeden ancak iki senede bir gelirdi. Bu çocuk için büyük bir travma, annem içinse daha perişan bir durumdu. Artık bu gurbet meselesinin bitmesi lazım. Gurbet herkesin hayatında bir yabancılaşma ve kopmaya neden oluyor, bunu engellemek istiyoruz."

Baksı Müzesi bir hayalin inatçı sahibi ve anlayışlı ailesi sayesinde vücut bulmuş bir yer. Hüsamettin Bey eskiden köyde bulunan konaklarda toplanan insanların şair atışmalarına tanık olmalarını, masallar anlatmalarını, kültürel ve sosyal paylaşımlarda bulunmalarını özlemiş. Bu fikri yeniden hayata geçirmeye niyet etmiş. Önce bir konak yapmaya karar vermiş. Sonra bakmış ki bu yeterli olmayacak köye bir de kütüphane yapmak istemiş, sonra atölyeler derken daha büyük hayaller kurmaya başlamış. Evini bile satmak zorunda kalmış. Peki bu Baksı ismi de neyin nesi?

Müzenin bulunduğu yer Bayburt İl merkezine yaklaşık 45km uzaklıktaki Bayraktar Köyü. Baksı bu köyün eski adı. Hüsamettin Bey müzeyi kurarken eski adının da yaşamasını istemiş. Baksı kelimesi Kırgız Türkçesinde Şaman anlamına geliyor. Köydeki bazı alışkanlıklar, şaman geleneğinin buralara uğramış olacağını düşündürüyormuş. Müzenin isminin bu kelime olarak seçilmesinin sebebi ise kelimenin aynı zamanda; şifacı, yardımcı ve koruyucu gibi anlamlara gelmesiymiş. 

Müzenin içerisinde çok güzel bir manzaraya sahip mutfak ve konuk odaları da bulunuyor. Muhteşem Çoruh manzarasına karşı çayınızı içebilir ya da gece konaklayarak sabah kuş sesleri ile uyanabilirsiniz. Sadece içerisinde değil etrafında da çeşitli eserlerle karşılaşabileceğiniz müzeye girdiğiniz andan itibaren çok özel bir yere geldiğinizi hissedecek ve hem doğayı hem sanatı belki de başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir şekilde iç içe bulacaksınız.

Ben daha önce bu tarz bir müzeye Gümüşhane-Bayburt-Trabzon-Erzurum gibi yakın çevremizdeki şehirlerde rastlamadım. Beklediğimden uzun süren bir yolculuktan sonra müzeye geldiğim vakit aklımdan öncelikle şu geçti: "Buraya kim gelir ki?" Oysa sadece geçtiğimiz yaz Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu gelmiş ve konser vermiş. Yaz döneminde ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi gibi seçkin üniversitelerden öğrenciler gelip atölye çalışmaları yapmış. Çeşitli sanatçılar gelmiş çalışmalar yapıp eserlerini müzeye bağışlamış. Müzenin tanınırlığını artıran olay ise 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü alması olmuş. Ünü Avrupa kapılarına kadar dayanan bu güzel müzeyi aramızdan kaç kişi ziyaret etti veya biliyor?

Müzeye gittiğinizde, daha müzeye girmeden muhteşem manzarası ile karşılaşacaksınız. Önce etrafını inceleyebilirsiniz, sonra müzeyi gezin. Öyle çok pahalı olduğunu da düşünmeyin. Örneğin çocuklar için müze giriş ücreti sadece 3 TL. Beni en çok kütüphanesi etkiledi. Sonra çıkıp muhteşem manzara karşısında yöresel yemeklerden yiyebilir ve demli çayınızı içebilirsiniz.