• BIST 9805.64
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • Gümüşhane : 24 °C
  • Trabzon : 25 °C

Velhasıl : Yeni bir mesele değil ……

17.08.2016 17:28
SERHAT DOĞAN / YAZAR

SERHAT DOĞAN / YAZAR

           15 temmuz gecesi Türkiye’yi sarsan darbe kalkışması ile ilgili hala yazılıp çizilirken bu durum ile ilgili en fazla yazılanlardan biri de halkın ilk defa böyle bir birliktelik gösterdiği, Tüm Türkiye’nin tek yürek olup cuntacı askerlere karşı geldiğidir. Tankların önüne yatanlardan uçağın üzerine atlamaya çalışanlara kadar pek çok kahramanlık örneği sergileyen bu millet için söyleyeceğim tek şey millet aynı millet sadece uyandırılması gereken duygular olduğudur. Şüphesiz bu durum cumhuriyet tarihinin en büyük birlikteliği olmakla birlikte yeni bir şey değildir. 1000 yıl önce Anadolu’yu yurt tutmaya geldiğimiz zaman da üzerimize içerden ve dışardan böyle gelmişlerdi.Şimdide bizi yok etmek için içerden ve dışardan üstümüze geliyorlar. Ancak bu milleti balık hafızalı olarak değerlendirenler 1000 yıl önce verdiğimiz mücadeleyi unutmuş olacaklar ki böyle işlere kalkışıyorlar. Ecdadın burayı yurt tutmaya geldiğinde verdiği mücadeleyi özetlemekte fayda görmekteyim

       Medeniyetlerin beşiği dediğimiz bu coğrafya da pek çok uygarlık ortaya çıkmış olsa da  Türk- İslam uygarlığının bölgede inkişaf etmesi etkileri günümüze kadar uzanan problemlerinde doğuşunu beraberinde getirmiştir. İslamiyet’in hızlı yayılışı karşısında çaresiz kalan papalık yönetimine karşı Türklerin bu dinin hadimi konumuna gelmesi sonun başlangıcıydı . İslam uygarlığı tüm kuzey Afrika üzerinden Endülüs’e kadar olan coğrafyayı  ele geçirmiş ve Roma medeniyetine büyük bir darbe indirmişti. Endülüs te kurulan kütüphaneler de antik yunan yazmaları tercüme ediliyor üzerine yeni bilgiler eklenerek devrin en önemli eğitim merkezi haline geliyordu. Bu süreçte Avrupalı pek çok asilzade ve papaz eğitim almak için Endülüs medreseleri ne geliyordu. Hatta Endülüs medreselerinde eğitim gören rahip Silvester daha sonra II.Silvester olarak papa seçilecekti.  Bu durum karşısında gittikçe güç kaybeden Avrupa’ya asıl darbeyi ise Avrupa toplumlarının çok yakından tanıdığı Türklerin Müslüman oluşu ve akabinde Anadolu coğrafyasına bir hançer gibi girerek Bizans uygarlığını sıkıştırmalarıydı.  Hristiyan dünyasını bir hilal gibi saran bu Türk- İslam Uygarlığı karşısında papalık iğrenç bir plan ortaya koymuş, bütün kin ve nefretini  İslam coğrafyası üzerine kusarak hala daha devam etmekte olan Haçlı seferlerini başlatmıştır.

     Avrupa’nın bu tutumu hiç şüphesiz bir refleks olarak değerlendirilebilir. Ancak  bölgeye baktığımızda bölgede hakimiyeti sağlayan  Türk Devletlerinin ise kendi içerisinde bir fitne ateşi içerisine girdiklerini ve büyük haçlı tehlikesi öncesi kendileri ile mücadele ettiklerini görmekteyiz. Bu süreçte Irakta  ortaya çıkan “Müslim bin Kureyş”  Irak ve Suriye’nin kuzeyinde  bir  Şii İslam devleti kurmayı hedefliyordu. Bağdat’ta halife Şii taife tarafından baskı altına alınmış Türkler kendi arasında bölünmüş durumdaydılar. Bizans ve papalık iş birliği içerisine girmiş bölgede her türlü fitneyi  destekliyor Kudüs’ü fetih için gelen haçlı ordusuna zemin hazırlıyorlardı….

     Rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun bir gün divan sohbetinde “ Evladım bu millet necip bir millettir. En dibe vurduğu vakit şahlanıp yücelmesini bilmiştir.” Şeklinde ifade ettiği durum işte tam da böylesi bir süreçte tecelli ediyordu…  1096 yılında Anadolu’ya ilk haçlı ayağı değdiği andan itibaren daha önce birbiri ile kanlı bıçaklı durumda olan Anadolu beyleri nefsi duygularını bir kenara bırakıp Anadolu Selçuklu Devleti  sancağı altında haçlı kuvvetlerine kılıç sallamışlardı. Sultan I. Kılıç Arslan, Danişment Gazi , Emir Saltuk aynı meydanlar da  haçlı kuvvetlerine karşı mücadele etmişler birlikte yaşama arzusu ortaya koymuşlardır. Suriye’de  İmadeddin Zengi  ve sonrasında Eyyubiler ile İktidara gelen Selahaddin Eyyubi mücadeleyi devam ettirmiştir.  Avrupa akın akın Türkler üzerine gelirken İslam’ın hizmetkarı konumda olan bu millet tüm siyasi kargaşaları bir kenara koyup mücadele etmiştir. Bu süreçte mücadele sadece savaş meydanlarında değil devlet bürokrasisinde de devam ediyordu. Bizans entrikaları ile satın alınan devlet adamlarına karşı Anadolu’da ki Türkmen Devletleri kendi içlerinde de mücadele ediyorlardı. İşte böylesi bir arzu mücadele neticesinde yeni bir ağaç filiz verdi. 1299 yılında söğütte filizlenen o ağaç kısa süre içerisinde tüm dünyayı saracaktı.

        İşte böylesi bir süreç sonrası kurulan Osmanlı devleti ile bu topraklar ilk defa huzura kavuşmuştur.  Hititler ve Mısır arasında başlayan o ilk gün ki Anadolu mücadelesi ilk defa böylesi bir fedakarlık neticesinde barışa  kavuşmuştur. Osmanlının  dizginlediği  Hristiyan dünyası bugün yine aynı oyunu oynamakta aynı şekilde içte ve dışta bizleri yıpratmak için elinden geleni yapmaktadır. “Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir coğrafyadır” diyen Avrupalı  siyasetçilerin durumu büyük babalarının düşüncesinden pek farklı değildir. Türk düşmanlığını içine adeta ilmik ilmik  işlenmiş Batı medeniyetinin evlatlarının  bilmedikleri detay  bu toplumun her bireyinin genine farkında olmadan işlenen ilahi bir durumun gerçeğidir. O nedir biliyor musunuz ? 

 Söz konusu vatansa gerisi teferruattır……. 

      

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
Hasan
17 Ağustos 2016 Çarşamba 23:12
23:12
Adamsın.
178.241.1.35
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim