Sessizliğe inat sesli kahkahaları umursayamıyor(um),en derinde hangi hüzün varsa ,hangi açık yara kapanmıyorsa, kapanamıyorsa kanamaya devam ediyorsa ve hala bir yerlerde birileri yaşadıklarına anlam veremiyorsa verilmiyorsa, atılan kahkahaların ne kadar da anlamsız olduğunu hele ki acıyı acı olarak bilemeyen , göründüğü gibi ,algılandığı gibi acıyı yaşayamayanları düşününce, sessizlik en gürültülü haliyle atılan kahkahalardan da anlamsızlığın en bitmiş tükenmiş haliyle ne kadar da anlamlı…
İstanbullu Ali;
Onun milyonlarca insanın farkında bile olmadığı en arka mahallenin sessiz, gürültüsüz sokaklarında yaşadıklarına şahit oluyordum . Ali henüz 11 yaşında fiziksel yetersizlik ve orta düzey zekada .Sol elini hiç kullanamıyor , sağ elini yüzde kırk oranında kullanabiliyor , gözlerinde ciddi anlamda görme problemi yaşıyor neredeyse hiç göremiyor. 5 sene öncesinde annesi vefat ediyor. Üvey anne ile sorunlar çıkmaya başlayınca devlet Ali’ye sahip çıkıyor. En azından fiziksel şiddetten uzaklaşan Ali’nin hangi ruh halinde hangi travmaları yaşadığı belli belirsiz ,daha huzurlu bir ortama yerleştiriliyor …
Ali,ders yapmak istemeyen sınıfa girmeyen bir öğrenci,sürekli bahçede arabalarla oynardı.Bir arabanın içinde hiç kıpırdamadan bütün gün durabilirdi.Bizim için çok anlamsız gelen bu davranışın onun iç dünyasında yaşattığı mutluluğa biz paha biçebilir miydik? Ali ile tanışmanın zamanı geldi. İlk sorun onu sınıfa çıkarmaktı sonrasını bende bilemiyordum.Arabanın anahtarını bilinçsiz bir biçimde yanıma alıp Ali’nin yanına gittim. Sadece ona anahtarı gösterdim .Benimle derse gelmeni istiyorum ,eğer bunu yaparsan anahtarı tutmana izin vereceğim dedim.Çok şaşırmıştı tamam dedi.Onun tamam demesine ben daha da çok şaşırmıştım. Elimi tuttu sınıfa gittik ve artık sınıfa girme sıkıntısı yaşamayan Ali derslerde aktif bir şekilde katılım sağlıyordu bir ay içersinde herkes bizi birbirimizle özdeşleştirmişti. Zaman akıp gidiyordu ama Ali’nin şu cümlesi beni çok farklı zaman ve mekan götürmüştü :
Seni kim üzerse bana söyle öğretmenim ben onu döverim!
Dövmek kelimesinin çok yanlış bir davranış olduğuna takılamamıştım çünkü ben yine sessizliğe inat sesli kahkahaları umursamıyor(um) ruh halinde dalıp gitmiştim. Kendi iç dünyamda hangi hüzün boyutunda hangi kanamaya başlayan yarayı sarsam hangi acıyı dindirsem sonunda elimde kocaman bir yokluk.Sanki o çocuk bu cümleyi hiç kurmamış ben biraz önceki duyguyu hiç yaşamamış gibi. Oysaki hiçbir kelime hiçbir cümle ve hiçbir olay sebepsiz olmadığı gibi nedensizde olmamalıydı olamazdı …
Peki ya çocuk seni üzenleri kıranları ağlatanları biz hangi cezayı verelim yada seni nasıl mutlu edelim.Geçici olmasın bu mutluluk senden ayrılan herkes sana hayatını kolaylaştıracak en az bir yol göstermeliydi ve ben bunun için ne yapmıştım ki kendi çaresizliğimde! Haydi şimdi söyle sessizliğe inat hangi sesli kahkahaları umursamayalım, içimize dönelim, hangi bitmemiş hüznü bitirmemeye devam edelim …
Hangi sessizliğe inat hangi sesli kahkahayı umursayalım! Alinin hem sessizliğini hem de kahkahasını önemsemeliydim ve bunu ona hissetirmeliydim ..
Bir sesle kendime geldim ;öğretmenim arabanın anahtarı çantanda mı?