“MARKA” ÂLİMLER GELİYOR

İlim uçsuz bucaksız bir ummanı andırır

İlimden başka her şey insanı usandırır

Nasıl kıymetli olmaz Allah onu övüyor

Bak nebi-i muhterem bir hadiste ne diyor;

Ara her yerde ilmi, o yer ister Çin olsun.

İlim öğrenmek farzdır her mümin için olsun

Bak Ali efendimiz ne diyor dinlesene;

Köle olurum bana bir harfi öğretene

Âlimler şeriatı yıkılmaktan kurtarır

Âlimler yeryüzünde zılli sifatullahtır.

Mürekkebi ulema azizdir hatta şundan

Fisebilillah akan şehitlerin kanından

Çünkü cihadı ekber ancak ilm ile olur

Ahirette ilim ile amil olan kurtulur

Âlim zahitten üstün

Züht ilmin altındadır

Âlimler ahirette nebiler yanındadır

Dime cihanda âlim kalmadı belki vardır

Aç gözünü kalbinden zulmet perdesin kaldır

Böyle anlatıyor Fukara Efendi âlim adamın durumunu. Âlime hürmet âleme hürmet gibidir derler. Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir diyerek devam ederler sözlerine. Hz. Kuran dahi âlimi över. Peygamberimiz ilmin faziletlerini vurgular. İlim adamı olmanın büyüklüğü başka iken İlim adamlarının yanında bulunmanın büyüklüğünü başka tarif eder atalarımız.

Padişahlar yanlarında askerden çok ilim adamı bulundururlardı. Bir devletin gücü barındırdığı âlimleri gücü ile ölçülürdü. Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelmesi için her adımına bin altın vermeyi teklif eden Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un Fethine kavuşmuştu.

Edebali Osman Gaziye vasiyetinde “ ilim ehlini ve ulemayı koru. Âlim olanları çevrenden ayırma. Onlar sana aklın ve mantığın yolunu gösterirler. Onları koru gözet” diye nasihat etmişti.

Orduları dize getiren Sultan selimin kaftanındaki çamur hocasının nalından çıkan çamurdu. İstanbul kapılarını açan Fatih’i kapısında bekleten yine hocasıydı.

Osmanlı Devletinde düzenlenen ilk uluslararası kongre olan Tarım Kongresine gelen hocaları karşılayan yine bir Osmanlı Sultanı Abdülhamit idi.

Ama devir değişti.  Âlimler Türkiye’de pek kalmıyorlar.  Kadın erkek herkese ilim ’in farz kılındığı bir dinin mensupları ecnebi diyarlarında düşüncelerini fiiliyata geçiriyorlar. Cumhurbaşkanımız bu durumdan yeni yeni rahatsız olmaya başlamış olacak ki konu ile ilgili bir çalışma başlattı ve bu âlimleri geri kazanma hususunda bir çabaya girdi.

Hele ki ekonomik krizin bizi böylesi dar boğaza soktuğu bu dönemlerde tüccara değil âlimlere olan ihtiyacın önemi anlaşıldı. Küresel çağda ayakta kalabilmek için neler yapılacağını araştırmaya başladılar. Markalar çıkarma derdine düştük. Kapitalist dünyadan Markaların dünyasına geçişin elzem olduğu bir dönemde Gümüşhane’de Türkiye’nin en büyük marka faliyeti düzenleniyor.

Anlayana burada pek çok ibretlerle dolu kıssalar vardır. İlk kıssa buradan çıkan sonuçların iyi analizi sonucunda ulusal bir değer üretebilmenin mümkün olduğudur. İkincisi ise dünyanın ve Türkiye’nin önemli marka uzamamalarının ve reklamcılarının katılacağı bu toplantıyı yerel yöneticilerin iyi kullanması halinde kazanacaklarıdır. Tur firmalarının dahi ellerini açıp marka dilendiği reklam çektirmek için sıraya girdikleri firma temsilcileri Gümüşhane’ye geliyor.

Âlim’in tarifi zordur. Lakin modern yüzyılın âlimleri ayağımıza geliyor da bundan haberimiz yok. Hey hak yanarım halimize yanarım. Şehir olarak kurumlar olarak nasıl destekleyeceğiz diye sıraya girmemiz gereken bu faliyette devletin kemer sıkma politikası aklına gelmiş olacak ki Cumhurbaşkanının nasihatleri dahi unutulmuş.