“Toprağın altında tenin çürüse de,
Kalpler senin,
Ölüm yok olmak değildir,
Yok olan yalnız bedenin,
İnsan kardeşim, insan kardeşim, insan kardeşim…”
Son zamanlarda ülke gündeminden düşmeyen şehitlerimiz, kıyıya vuran cansız bedenler ve dahası…
“İnsanlık da ölmedi ya!” diyemiyoruz artık, çünkü her şeyden evvel onu toprağa verdik.
Bütün insani hislerimiz bağıra çağıra ayrılıverdi bedenimizden, et tırnaktan ayrılır gibi.
Kardeşçe sevmeyi, kardeşçe yaklaşmayı öğretemedi sayfalarca kitaplar, en acı ölümler bize… En büyük iyilikleri, en küçük öfkeler çıkarıverdi hatırımızdan. İnsanlık ruhu gitti, karardı artık simamız, görünmüyor geleceğin ışığı.
Yanlış mı öğretildi bize,23 Nisanlar, 29 Ekimler, 19 Mayıslar?
Yanlış mı duyduk öğretmenin ağzından, birlik, beraberlik, dostluk nasihatini?
Hala inanamadık; “Bütün, kendini oluşturan parçalardan daha büyüktür.” sözüne. Her parçanın bir değeri vardır ama bir bütün kadar güçlü değildir. İstanbul’un, Trabzon’un, Konya’nın, Erzurum’un Diyarbakır'ın birer anlamı vardır ama hepsinin birlikte anlamıdır; birlik, beraberlik, dostluk… Hepsinin birlikte adıdır; Türkiye.
“K,R,E,D,Ş,K,L,A,İ…” harftir sadece, hepsi bir sesi ifade etseler de, tek başlarına bir “KARDEŞLİK” değildirler. Tek başlarına bir bütünün taşıdığı anlamı, yükü kaldıramazlar. Bütün olmak, en büyük güç, en muhteşem sevgidir. İnsanlık, diri diri toprağa verilen bir kız çocuğu misali olmamalıdır, insanlık ruhun bedenimize aşkla dokunuşu olmalıdır.